20 Mayıs 2017 Cumartesi

Edirne

Geçenlerde, hazır havalar da ısınmaya başlamışken bir Cumartesi gününü Edirne’ye ayıralım dedik. İşyerinden öğretmen arkadaşlarımız ve onların çocuklarıyla arabaya doluşup düştük yollara. Otobana girdikten sadece 2 saat sonra serhat şehri Edirne’deydik.


Sabahın ilk saatleri olduğundan, ilk önce Edirne’nin içine hiç girmeden Meriç nehrinin diğer tarafında kahvaltı yaptık. Pazarkule (Yunanistan) tabelasını takip ederek ulaşılan Lozan caddesi üzerinde kahvaltısıyla ünlenmiş birkaç tane mekan var.
Kahvaltıdan sonra Edirne gezimize Karaağaç ile başladık. Lozan caddesinin devamında ulaşılan Karaağaç ilçesi, Türkiye’nin Meriç nehri’nin diğer tarafında bulunan tek toprağı. Burası, Yunanlıların Anadolu’da verdikleri zararlar nedeniyle savaş tazminatı olarak Türkiye’ye bırakılmış.
Önce Karaağaç tren istasyonunu ziyaret ettik. 1914 yılında tamamlanan istasyon 1.dünya savaşı sonrasında değişen sınırlar nedeniyle açılamadan Türkiye toprakları dışında kalmış. Karaağaç’ın Türkiye’ye savaş tazminatı olarak verilmesinden sonra açılmış açılmasına ama bu kez de Rumeli demiryollarının bir bölümünün Yunanistan’da kalması nedeniyle yeni bir istasyon yapılma ihtiyacı doğmuş ve istasyon yine atıl duruma düşmüş. Günümüzde, Trakya üniversitesi rektörlüğü olarak kullanılan tarihi istasyon binasına girilemiyor. Zaten önünde duran kara tren haricinde istasyonu çağrıştıran başka bir şey de yok.
Karaağaç sokakları.

Tarihi istasyon binası artık Trakya üniversitesi rektörlüğü.



İstasyon binasının az ilerisinde Lozan anlaşmasının anısına dikilen Lozan anıtını gördük. Burada bir de müze var ancak biz gittiğimizde kapalıydı. Karaağaç’ta biraz yürüyüş yaptık. İstasyon caddesi boyunca kafeler, lokantalar yan yana dizilmiş. Kaldırımlara atılan masa ve sandalyeler güzel bir hava vermiş.
Buraya kadar gelmişken Pazarkule sınır kapısına da uğradık. Yunan plakalı araçlar geçiş için kuyruktaydı.
Meriç nehri kenarında belediyenin tarihi Mecidiye köprüsü manzaralı tesislerinde oturup bir şeyler içtik. Köprü 1847 de açılmış ve öncesinde aynı yerde ahşap bir köprü varmış.
Geçirdiği büyük yangından sonra harabe haldeyken, 2014’de restorasyonu tamamlanıp yeniden hizmete açılan sinagogu gezdik. Eski fotoğraflarla karşılaştırılınca, sinagog adeta yeniden yapılmış.
Edirne’de bir de Bulgar kilisesi var. Asıl adı Sveti George olan kilise de tıpkı sinagog gibi restorasyon sonrası yeniden hizmete açılmış.
Sultan 2. Bayazıd külliyesine doğru giderken Tunca üzerindeki Gazimihal köprüsünü ve arkasındaki aynı isimli camiyi de gezdik.

Edirne şehri, Osmanlı İmparatorluğu’nun ikinci başkenti olma unvanından dolayı bir çok eserle donatılmış. 2. Beyazıt tarafından yaptırılan camii, külliye ve şifahane de bu eserler arasında. Eski külliye bugün sağlık müzesine dönüştürülmüş. Osmanlı zamanında tıp eğitimi, hastalıkların tedavi yöntemleri, kullanılan aletler bu müzede balmumu heykeller yardımıyla anlatılmış. Kişi başı 5 lira ödeyerek girdiğimiz bu müze Edirne’de en fazla zaman geçirdiğimiz yer oldu.
Osmanlı’nın ikinci başkenti olduğu yıllarda Fatih sultan Mehmet tarafından yaptırılan Edirne Sarayı’na sonrasında gelen padişahlarda yeni yapılar ilave ettirmiş. Büyük depremler ve yangınlar atlatmasına rağmen onarımlarla ayakta kalan yapı, 1877 deki Osmanlı-Rus savaşı sırasında bölgedeki cephaneliklerin patlatılması sonucunda üç gün süren yangınlardan sonra tarih sayfasından silinmiş. Bugün sarayın olduğu yerde görülebilen birkaç harabe yapı haricinde orada bir saray olduğunu anımsatabilecek tek bina Adalet kasrı.
Adalet kasrının diğer tarafında her yıl Kırkpınar güreşlerinin düzenlendiği er meydanını da dışarıdan gördük.
Edirne sarayından kalan tek bina Adalet kasrı

Edirne’nin nisbeten dışını gezmeyi bu şekilde bitirdikten sonra, şehrin içini gezmek için aracımızı Maarif caddesi üzerinde park ettik. Bu caddede bulunan eski evler dikkat çekici. Daha sonra Edirne’yi gelince olmasa olmaz tava ciğerini denedik. Yunanlıların akın akın Edirne’ye gelmesini daha iyi anladım. Sadece 4 euroya bu lezzeti Yunanistan’da bulmak tabiki imkansız. Tarihi bedesteni gezip Saraçlar caddesine çıktık. Trafiğe kapalı bu cadde ve paralelindeki sokaklar güzel havanın da etkisiyle hınca hınç doluydu.




Ardından Edirne’nin ünlü camilerini gezmeye Selimiye Camii ile başladık. Mimar sinan’ın ustalık eseri Selimiye Edirne’nin simgesi gibi. Üç şerefeli cami ve Ulucami’yi de gezip, hava kararırken Edirne’nin meşhur badem ezmesini satın alarak turumuzu tamamladık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder